Pulsuz Dilekçe

Sevgili anneciğim, babacığım;

Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim, size şunları söylemek isterdim:

Sürekli bir büyüme ve değişme içindeyim. Sizin çocuğunuz olsam da sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum. Beni tanımaya ve anlamaya çalışın.

Deneme ile öğrenirim. Bana ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz. Oyunda, arkadaşlıkta ve uğraşlarımda özgürlük tanıyın. Beni her yerde, her zaman koruyup kollamayın. Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem daha iyi öğrenirim.  Bırakın kendi işimi kendim göreyim. Büyüdüğümü başka nasıl anlarım?

Read More “Pulsuz Dilekçe”

Çocuğunuz Niçin Kaygılı?

Bu yazımda sizlere çocuklarda ve gençlerde görülen kaygıyı anlatmadan önce sık sık karşılaştırılan endişenin tanımını yapmak isterim.

Endişe bilişsel bir süreçtir ve zihinsel olarak şekillenir. Yani kısaca, gelecekte beklenen muhtemel olumsuz olasılıklar üzerinden “Ya …… olursa!?” sorularının bizi meşgul etmesidir. Zihnimiz bununla baş edebilmek için düşünür, planlar, olabilecekleri önceden kestirmeye çalışır ve olası farklı problemlerin içinden nasıl çıkacağına dair senaryolar oluşturur. Endişeleri tetikleyen şey çoğunlukla belirsizliktir. Öngörülemez olayların, sonucu net olmayan durumların, daha önce deneyimlenmemiş yeniliklerin, alışılmamış ya da yeterince tanımlanmamış olan hallerin ruh halimizi etkilemesi ve huzursuzluk oluşturmasıdır. Yaşantımızın doğal bir parçasıdır. “Ya çok tuz attıysam ve yemek çok tuzlu olursa …. , ya teklifimi kabul etmezse ….., ya yeterince çalışmadıysam-sınavdan geçer not alamazsam….” gibi.

Endişeler işte bu şekilde zihinde şekillenirken kaygı ise zihinden bedene inerek meydana gelmektedir.  Genelde insanların gerçek ya da hayali bir tehdit altında hissettiği durumlar ve ya tehditler karşısında yaşadığı bir dizi fiziksel duyumun genel adıdır. Örneklendirecek olursak soluk alıp vermede hızlanma-değişiklikler, mide ve bağırsak sorunları, kalp atışında artış, terleme, titreme, aşırı hareketlenme, ürperme, ağız kuruluğu, seste değişim, yüzde solgunluk, sıcak basması, baş dönmesi, huzursuzluk gibi halleri içerebilir. Kaygı bedenimizin tehditleri dedektör gibi algılamaya çalışan daha büyük bir sistemin düzeneği gibidir. Alarm çaldığından bizi mümkün olan en kısa sürede tehlikeden uzaklaştırmak ister. Korku kaygının varlık sebebidir. Kısacası bizi esenlikten alıkoyan histir.

Peki çocuklarımız niçin kaygılı?

İlk insanlardan bu yana pek çok değişti ve gelişti. Ancak insanın hayatta kalabilmesi üzerine gelişen o büyük sistem değişmedi. Bu sistemin eski beyin diye adlandırılan limbik kısmında duygular yer alır, çekirdek dediğim merkez üssü ise amigdaladır. Hayatımız boyunca yaşantılarımızdan elde ettiğimiz deneyimlerle farkındalıklı ya da farkındalıksız belli sonuçlar çıkarırız ve bunları bir şekilde kaydederiz. Kayıtlar duygular üzerinde etiketlenir. Amigdala hiç yorulmayan, dinlenmeyen, kapanmayan mükemmel bir savaşçıdır ve bizim savaş, kaç ya da dona kal gibi hepimizde var olan üç ortak tepkiyi yönetir. Artık ilk insanlar gibi vahşi doğanın içinde ve sadece fiziksel tehlikelerden korunarak hayatta kalmak için yaşamıyoruz. Beynin muntazam evrildiği çağdaş dünyada ise kaygı denildiğinde artık sınavlar, okul başarısı, üniversite tercihleri, iş bulma, işten atılma, başarılı olma, para kazanma, güzellik, evlenme vs gibi pek çok şeyi sayabiliriz. Teknolojinin ortaya çıkardığı sınırsız uyaranı da unutmayalım. İşte eski beyin dediğimiz sistem amigdalanın tetiklenmelerini ve deneyimlerin kayıtlarını benzer örneklerle önümüze getirir. Bir de artık sıkça konuştuğumuz epigenetik aktarımları da hesaba katacak olursak çocuklarımızın kendi hayat deneyimlerimizden, aktarımlarımızdan ya da günümüz şartlarından kaynaklı davranışsal bazı sebeplerden çeşitli kaygılar yaşadığını söyleyebiliriz. Bunlar biyolojik etmenler, anne baba davranışları ve tepkileri, epigenetik faktörler ve stres kaynakları olmak üzere gruplandırılır.

Çocuklarda genel olarak kaygı yeni durumlarla karşılaşmada ya da günlük konularla kendini gösterebilir. Dersler, ödevler, evin güvenliği, hastalık, takıma seçilmeme, reddedilme, *yalnızlık, başaramama, tamamlayamama, mikroplar gibi. Buna bir stres faktörü sebep olmuşsa örneğin bir köpeğin elini ısırması gibi özgül fobi kaynaklı kaygılardan söz edebiliriz. Karanlıktan korkmak, böcek, örümcek, karınca, iğne, kan, yara, rüzgar, yükseklik, gök gürültüsü şeklinde örneklendirebiliriz.

Ayrılma kaygısı ise çocuklarda çok sık görülen kaygı türlerindendir ve anne/asıl bakım verenden uzaklaşma korkusundan gelişir. Onu bir daha hiç göremeyeceğine ya da başına korkunç bir şey gelebileceğine dair korkular yaşar. Bu tür korku yaşayan çocuklar anne/asıl bakım verenden uzaklaştıklarında derinden sarsılırlar. Ayrılırken sımsıkı yapışma, ağlama, elleri sıkıca tutma, evde gözünün önünde ya da etrafında olmasını isteme, okula gitmek- dışarı çıkmak istememe, anne/asıl bakım vereni yer/mekan (odadan odaya) değiştirdiğinde dahi mutlaka gözleriyle izleme halleri görülür..

Sosyal kaygı çocukların başka insanlarla ilişki kurmaktan kaçınmasıdır. Genellikle çekingen diye ifade edilirken, ortamda ilginin kendilerine yönelmesinden rahatsız olur bundan dolayı korku ve endişe yaşarlar. Burada asıl dikkat çeken korku: başkalarının kendileri hakkından kötü şeyler düşüneceğidir. Konuşmak, iletişim kurmak hatta giydiği kıyafetin doğruluğuna kadar tercihlerini sorgulayabilirler. Ergenlik döneminde daha da belirgin olarak kendini gösterebilir. Sosyal kaygı yaşayan çocuklar bu abartılı korkularının genellikle farkında olsalar dahi kontrol altına alamadıklarından dolayı daha da kaygılı hale gelebilirler.

Travma sonrası stres bozukluğunda da (deprem, kaza, boşanma, kayıplar, soygun, taciz vs) çocuklar aşırı korku yaşayabilirler. Etki ve tepki mekanizması hemen kendini göstereceği ve yavaş yavaş kaybolacağı gibi zamana da yayılabilir. Altını ıslatma, kabuslar, sinirlilik, öfke, içe kapanma uyku sorunu görülebilir. Travma sonrası stres bozukluğunda bazen aynı hareket ve sözcükleri tekrarlama gibi saplantılı zorlanma bozukluğu ya da panik atak dediğimiz bedensel sıkıntılar (terleme, titreme, baş dönmesi, nefes alamama gibi) eşlik edebilir. Panik bozukluk kontrolün kaybedilmesi durumudur, genel olarak delirme ve ölüm korkusu ifade edilir.

Yaygın kaygı bozukluğu yaşayan çocukların korkmaktan korktuğu şeklinde bir ifade kullanılır. Yerinde duramama, odaklanamama, öfke, olağan dışı kas gerginliği, yorgunluk ve uyku bozuklukları yaşayabilirler.

Kaygı yaşayan çocukların yüzleştiği dört temel sorun vardır.

1.Stresli anlarda kendilerini sakinleştirmekte zorlanırlar.

2. Yaratıcılık gibi becerilerini benzerlerinin daha üstlerinde olmalarına rağmen kullanmazlar.

3. Motivasyonlarını kısa sürede kaybeder ve yeniden cesaretsizlik döngüsüne girerek, denemeyi ve devam etmeyi bırakırlar.

4. Kaygıları için gösterdikleri gelişmelerin farkında değildirler, yapılanlar ya da değişenler yeterince yeterli değildir.

Bizler kaygılı çocuğumuza yardım etmek için neler yapabiliriz?

Kaygılı çocuklar dünyayı tehlikeli bir yer olarak görürler ve güvende olduklarına emin olduklarında  ancak rahatlarlar. Bu rahatlığı sağlamada bize düşen en büyük pay; emek ve özveri gerektiren etkin iletişimdir. BU YAPILAN HER ŞEYİN GERÇEKEN İŞE YARAMASI İÇİN OLMAZSA OLMAZDIR. Çocuğa doğru örnek davranışlar (özellikle koruyucu ebeveynlik tipinde) sergilemenin yanı sıra, gerektiğinde bir uzmandan destek alarak çeşitli terapileri, stres yönetimi tekniklerini, nefes terapilerini, mindfulness, spor aktivitelerini, bilinçaltı uygulamalarını ve çözüm tekniklerini deneyebilirsiniz.

Kaygı durumunda çocuğa fayda sağlamayan ve genellikle tercih edilen yöntemler bırakılmalıdır.

Ebeveynlerin görevi her ne kadar sevgi ve şefkat göstermek birincil sorumluluğu olsa da kaygılı çocuğa gösterilen aşırı güven-güvence ya da yetersiz güven-güvence kış gününde arabayı ısıtırken camları açık bırakmak gibidir. Sıcaklı gelir ve gider. Kalıcı değildir. Bu tür güvence de her gün miktarı giderek arttırmak gerekliliği doğar ve hatta kaygıya karşı bir ödül şeklini alabilir. Her şeyi size bırakma ihtiyacını sık sık yaşayabilir böylece kendisinin başa çıkamayacağına dair inancını pekiştirirsiniz. En iyi yöntem; yanıtları daima sizden beklemesi yerine kendinin bulması için gereken desteği sağlamaktır.

Ebeveyn tutumlarından aşırı koruyuculuk ya da aşırı müdahale noktasında da kendinizi fark etmeniz ve dönüştürmeniz gerekir.

Sabırsızlık kaygılı çocuklarda sıkıntıyı stresi daha da arttıran bir durumdur, önce kendinizi stresinizi yönetmeyi başarmalısınız. Çocuğu anlamaya çalışmak için gereken enerjiyi sağlamanız gerekir.

-Korkacak bir şey yok, bunda ne var demek yerine sakin olun ve durumu fark edin.

-Çocuğun söylediklerini dinleyin ve ona özetleyin. Doğru anlayıp anlamadığınızdan emin olun.

-Çocuğa önündeki seçeneklerin neler olduğunu sorun, aşırı durumlarda siz özetleyin.

-İşbirliği yapın ancak onun görevini üstlenmediğinizden emin olun. Çözüm önerileri saçma gelse de dinleyin ve doğru şekilde övün.

-Çocuğun ürettiği her çözüm önerisini dikkatle ele alın ve her biri için “Bunu yaparsan ne olur? Hangi … sana yardımcı olur” sorularını sorun.

-Eski  beynin etkisini kontrol ederek yeni beynin muhakeme yeteneğini geliştirmek ve endişeli düşüncelerin yerine sakin düşünceleri yerleştirebilmesi için aşırı ve gerçek dışı korkularda kanıt dedektifçiliği oynayın. Duygusunu tanımlamasına ve korktuğu şeyin olup olmayacağıyla ilgili kanıtlar bulmasına dair günlük egzersizler yapın. Son aşamada bulduğu kanıtlarla düşüncelerini yeniden düzenlemesi için yardımcı olun.

Bunun için örnek sorular:

  • Bu durumda daha önce ne olmuştu?
  • Bu durumla ilgili genel olarak neleri biliyorum?
  • Bu durumda başka neler olabilir?
  • Peki …. olsaydı ne hissedecektin?