
“YAŞAMAK İÇİN BİR ‘NEDEN’İ OLANLAR,
NEREDEYSE TÜM ‘NASIL’LARA KATLANABİLİR…”
Victor Frankl
Hayatta küçük büyük yaşadığımız her şeye bir anlam bulan, bir yorum katan zihnimiz aslında bize ilerlememiz ve devam etmemiz hatta kendimizi gerçekleştirmemiz için inanılmaz güçte bir fırsat sunmuştur.
İnsanın bu anlam arayışıyla birlikte doğan ve gelişen yaşantısı, Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde de belirttiği gibi piramitin en üst basamağına yükselme motivasyonunu sağlar.
Dilimizde “boş çuval ayakta durmaz” diye bir atasözü vardır. Yani aç karınla iş yapılmaz. Bir diğer anlamı ise boş insan hayata tutunamaz demektir. Kendini gerçekleştirme yolculuğuna adım atmamış, her hangi bir donanıma sahip olmayan, iradeli seçimler yapmayan, farkındalığı yetersiz olan kişinin doyumu ve tatmini de aynı ölçüde düşük olmaktadır.
Maslow’un teaorisine göre alt basamaklarda ancak ihtiyaçlarını karşılamış olanlar daha üst basamaklara erişmek için devam ederler. Yani inanç, umut, kendinde güç ve motivasyon bulurlar. Hepsinden önce belki de “olmak cesareti” tam da burada gaza basmayı sağlar?
Jung’a göre insanın kendini gerçekleştirme süreci zıtlıklarının kabulü ile başlamaktadır. Bunun içindir ki insanın önce kendini tanıması gerekir. İşte burada kritik nokta insanın kendini tanımadan hayatı anlamlandırma çabasına girişmesidir.
Kendini gerçekleştirme, ulaşılan bir son değildir. İnsanın var olan potansiyelinin herhangi bir zamanda daha fazla yaşantılanması için çaba göstererek ona ulaşma potansiyelidir. Bu demektir ki; “kendini gerçekleştirme hedefi olanlar” için bazı yetkinlikler gerekir. İşte bu cesareti gösteren isimlerden bir kaçını sizinle paylaşmak istiyorum.
Örneğin; Nick Vujicic nadir görülen tetra-amelia sendromu nedeniyle kolları ve bacakları olmadan doğdu. Okul hayatında yaşadığı akran zorbalığı nedeniyle alt üst olan psikolojisi ona her ne kadar intihar eylemini düşündürtse de, annesinin okuduğu bir makalede belki de kendi anlamını yaşamak için bir kıvılcım buldu ve bundan sonra kendini gerçekleştirmeye doğru ilerledi. Şu an milyonlara ilham hikayeleri anlatan başarılı bir konuşmacı ve yazar.
Michael Jordan, lise yıllarında basketbol seçmelerinde çelimsiz ve kısa boylu olduğu için seçilmemişti. Ancak vazgeçmedi; bir sonraki yılın seçmeleri için öyle bir azim ve inançla çalıştı ki, sonraki yıl kabul alan Jordan takımının kaderini değiştiren oyunuyla herkesi etkiledi. Lise son sınıfta dünyanın en prestijli basketbol kampına davet edildi ve kariyerinin yükselişi başladı.
Gelelim Richard Bach’a: Sıra dışı olmayı göze alan bir martının, Jonathan Livingston’ın hikayesini yazdığında 18 ayrı yayımcıdan ret cevabı almıştı. Evine geri dönen Bach’ın daha önceki yazılarını okuyan bir editör bu hikayeye ulaştı ve risk alarak kitabı yayımladı. İlk başlarda birkaç yüz adetten fazla satmayan kitap bir yıl sonra üst üste iki kez en çok satan kitaplar arasında yer aldı. 1970’ten günümüze Martı Jonathan hala en çok okunanlarda…
Televizyondan çok iyi tanıdığımız Sylverster Stallone… O da küçükken yüz felci geçirmiş bir çocuktu. Bu nedenle konuşurken ağzı yana kayıyordu. Aktör olmak için geldiği New York’ta belki görüntüsü ona çok fazla kapı açmadı. Köpeğini dahi satacak derecede beş parasız kaldıktan sonra, Muhammet Ali’nin rakibine karşı yılmadan devam ettiği bir mücadeleyi izleme şansı oldu. Bu karşılaşma onu öyle etkiledi ki üç gün boyunca hiç durmadan o meşhur Rocky filminin senaryosunu hazırladı. Hatta filmde geçen şu satırlarında bu ilhamla yazıldığı ne kadar aşikar değil mi?
“Dünya her zaman güllük gülistanlık değildir. Acımasız ve kötü bir yerdir. Ne kadar güçlü olduğun önemli değildir. İzin verirsen seni dizlerinin üstüne çökertir, sonsuza kadar orada kalmana sebep olur. Sen, ben, hiç kimse hayat kadar güçlü darbe vuramayız. Ama önemli olan ne kadar güçlü vurabildiğin değil, önemli olan o darbeyi yedikten sonra ileri doğru gitmeye devam edip edemediğindir. Kaç darbe alıp hayatta yoluna devam edebiliyorsun? İşte kazanmak böyle bir şey! ... Kendine inanmaya başlayana kadar, kendine ait bir hayatın olmayacak!”
Ülkemizden pek çok ismin yanında öylesine etkilendiğim bir tanesi var ki… Adı Artun Özdemir, 2,5 yaşında otizm teşhisi aldı. Belediyenin özel gereksinimli çocuklar için verdiği yüzme eğitiminde yüzmeye karşı ilgisi fark edildi. Ailesi pek çok sıkıntının yanında konuşma güçlüğü yaşayan Artun’a dokuz yaşında teknik eğitime başlaması için destek verdi. Haftanın altı günü saatlerce antreman yapan Artun’un şimdi 45 madalyanın sahibi…
Potansiyelini yaşayanlar için; kendini ve başkalarını olduğu gibi kabul eden, esnek ve yaratıcı, durumlara ve olaylara nesnel bakabilen, bilinmeyenden korkmayan, kendiliğindenlik ve doğallık içinde olan, empati kurabilen, evrensel sorunlarla ilgilenen, çözümcü, özgür ve bağımsız iradeyle hareket eden, güzel ve değerli olanı takdir eden ve saygı duyan, nüktedan-mizahi, etkili iletişim kuran, doruk deneyimler yaşayan ve demokratik olmak gibi özellikleri sayabiliriz.
Buradaki isimlerin ve daha yazmadığım pek çok ismin kendini gerçekleştirmeye giden yolda karşılaştıkları engel ve gösterdikleri pek çok ortak özellik var değil mi? Kimisi defalarca reddedilmiş, kimisi görüşünden dolayı darbe almış, kimi de başkalarına inandırıcı gelmemiş. Ancak ne olursa olsun hedeflerine ulaşmak için devam etmekten asla vazgeçmemişler. Bir adım düze çıkmıyorsa belki ikinci adım çıkar diyerek ilerlemişler, bazen de yolu dolanarak gitmişler. En nihayetinde de ilerlemişler.
Ben onlara ve bu yolda adım atma cesareti gösteren büyük küçük herkese “Kendini Gerçekleştirenler Kulübü” diyorum. Aldığım ilhamla kendi yolumu açarken başkalarına da ilham olmaya, bu etkinin büyümesine ve yayılmasına çalışıyorum. Kendini tanımak, hayat amacını farkındalıklı bir şekilde yaşamak ve anlamlandırmak isteyen herkes için buradayım. Sevgiyle…